İletişime Geçmek İçin:
Gelişen teknoloji, artan yaşam hızı, yetişmemiz gereken bilgi çağı daha çok bilgiyi, daha çabuk edinmeyi ve daha uzun süreli hafızada tutmayı zorunlu hale getiriyor.
Bilgi, hazmedemeyeceğimiz kadar çok ve yoğun. Ancak biz daha az zamana sahip olduğumuzu farkediyor ve yediğimiz, içtiğimiz, soluduğumuz, yaşadığımız, gördüğümüz herşeyi sorumlu tutarak “hafızamızın eskisi kadar yardımcımız olmadığı”ndan, “bilgi bombardımanı altında kaldığımız”dan şikayet ediyoruz.
Beyin ile ilişkili 3 gerçek :
1- İnsanlık tarihinin tamamı boyunca üretilen bilgi miktarı son 10 yılda 2 katına çıktı. (ve bu hız azalacak gibi görünmüyor)
2- Gazetelerin sadece hafta sonu eklerinde üzerimize boca ettiği bilgi miktarı 15. yüzyılda yaşayan birinin hayatı boyunca elde ettiği bilgi miktarının tamamına eşit.
3- Beynimiz anatomik ve fizyolojik açıdan binlerce yıldır hiç bir değişim göstermedi. (Hatta en son bulgular 10,000 yıl önce atalarımızın hacim olarak bizden daha büyük beyine sahip olduklarını gösteriyor)
Bu ölçülebilir gerçekler aynı yere daha fazla bilgi depolama ve daha çabuk geri çağırabilmeyi gerektiriyor.
KOŞU BANDI GITTIKÇE HIZLANIYOR
VE BIZ ARTIK AYNI YERDE DURABILMEK IÇIN DAHI,
DAHA HIZLI KOŞMAK ZORUNDAYIZ.
Bu durumda “Algı Eşiği” düşük (= Algılama gücü yüksek ve hızlı) olan ve bu sayede :
- Okuduğunu, dinlediğini, gördüğünü çabuk ve doğru anlayabilen, yorumlayabilen
- İki farklı konu veya bilgi arasında analitik bağlantıyı doğru kurabilen
- Yeni bilgileri eskileri ile birlikte çabuk ve doğru sentezleyebilen
çalışanlara sahip olan kurumların, daha kazançlı çıkacağı, 21. Yüzyılın “daha çoğunu daha çabuk isteyen” hızına uyum sağlayabileceği açıktır.